Kimi Aldatıyoruz?

Kimi Aldatıyoruz?

    Aldatmanın TDK’na göre anlamları “1- beklenmedik bir davranışla yanıltmak, 2- karşısındakinin dikkatsizliğinden ilgisizliğinden yararlanarak onun üzerinden kazanç sağlamak, 3- birine verilen sözü tutmamak, 4- yalan söylemek, 5- bir şeyin görünürdeki durumu, o şeyin niteliği bakımından yanlış bir kanı vermek, 6- ayartmak, kötü yola sürüklemek, baştan çıkarmak, iğfal etmek, 7- karı kocadan biri eşine sadakatsizlik etmek, ihanet etmek, 8- oyalamak, avutmak” tır. 

    Sosyal yaşamımız içerisinde neredeyse doğal kabul edilebilir bir konuma yerleştiğini düşünür oldum bu sözcüğün içerdiği anlamları. Komşumuz, iş ilişkisinde bulunduğumuz çalışma arkadaşlarımız, eşlilik yaptığımız kişi, çocuklarımız, siyasi otoritelerimiz, hiç tanımadığımız ama bir şekilde iletişim kurduğumuz kişiler, kurumlar vs.. ya aldatıyoruz ya da aldatılıyoruz. Aldatmanın normal bir davranış biçimi gibi algılanmaya başlandığını düşünür oldum. Hatta daha ileri gidecek olursam aldatan kişide güç varsa pek de sorgulanmıyor hatta görmezden gelinip takdir bile edilebiliniyor. Oysa aldatma hangi tür ilişki içinde olursak olalım normal, geçerli bir davranış değildir. Aksine oldukça yıkıcıdır. Biz aldattığımızda aslında kendimizi aldatıyoruzdur öncelikli olarak. Sonra da çocuklarımızı ve toplumumuzu. Çünkü çocuk aileden alır öncelikli olarak eğitimini. Ailelerin bir araya gelmesinden de toplum oluşur. Ailelerde gördükleri eğitimle şekillenmeye başlayan kişiler toplumun yapısını aile aracılığıyla oluşturur. Eğitimden siyasi erke kadar tüm yapı bu çerçevede meydana gelir. Önemli olan özellikle toplumsal olarak aldatmayı doğru kabul etmemek, toplumsal yapıyı sağlam zeminlere oturtmak ve sadakatin, dürüstlüğün önemli ve korunması gereken değerler olduğunun ayırdına varabilmektir.

    Çiftlerin yaşamına bakacak olursak son zamanlarda karı kocadan birinin ya da her ikisinin eşine ya da birbirlerine sadakatsizlik etmesi küçümsenemeyecek oranda artış göstermektedir. Yürümeyen veya bir şekilde yürütülen bu birlikteliklerde aldatmanın aslında doğal kabul edilebilirliğini gözlemlemekteyim. Oysa evlilik dışı ilişkiler sebebi ne olursa olsun sağlıksızdır ve tedavi edilmesi gereken bir olgudur. Önemli olan ile olmayan karıştırıldığında evliliğin ya da birlikteliğin temeli sarsıldığında kaçamaklar ilişkiyi düzene sokmaz. Belki anlık nefesler aldırır ancak var olan içsel ya da dışsal çatışmaları yok etmez. O çatışmalar her koşulda kişiyle hep birliktedir. Bazan birliktelikler ya da evlilikler kişilerin mutsuzluğuna rağmen çeşitli sebeplerle devam ettirilir. Üçüncü kişilerin araya girmesi yani aldatma ortaya çıkar. Aldatmanın sebepleri çok çeşitlidir. Üçüncü kişinin uzaklaştırılması ise problemin gerçekçi çözümü değildir. Önemli olan bu sadaktsiz davranışın nedeninin ortaya çıkması ve kişinin hangi ihtiyacına yarar sağladığını bulgulamaktır. Aldatma nereden kaynaklanmaktadır? Çiftler hangi konuda tatminsizlik yaşamaktadırlar? Eşimi seçerken hangi ölçütleri kullandım? Partnerimin özellikleri nelerdir? Bu ve bu gibi sorular iç dünyamızın açığa çıkmasına yardımcı olmaktadır. Nietzsche’ye göre ‘ bir evliliği bitirmek, razı olmak ya da yalan yaşamaktan yeğdir.’

    Sözün özü: Her bireyin kendi gelişimi ve kendisi olması için özgürlüğe ihtiyacı vardır. Eşler de birbirlerinin gelişimine destek olmayı ve bu doğrultuda saygı göstermeyi öğrenmelidirler. Kişiler ancak birbirleriyle dürüst ve birlik duygusu içinde gerçek ilişkiler yaşayabilirler.  Çiftlerin birbirlerine olan benzerlikleri yanında farklılıklarını da tanımaları, kabul etmeleri, saygı göstermeleri uyumlu beraberlikler için elzemdir. Evlilik ya da birliktelik sürekli yatırım yapılması gereken bir oluşumdur. Nasıl ki kendimize, bakımımıza özen gösteriyoruz birlikteliğimizin devamı için de hem kendimize hem de eşimize özen göstermeliyiz. Önemli olan birlikteliğimizi anlayabilmek ve ilişkiyi koruma yönünde çalışmaktır.



Daha yeni Daha eski

İletişim Formu